“IQ sizi işe aldırır ancak sizi terfi ettiren EQ’dur.” Nancy Gibbs
Son birkaç yıldır aşina olduğumuz, Amerikalı psikolog Daniel Goleman tarafından ortaya atılan EQ; hayatımıza girişiyle IQ ve EQ nedir tartışmalarının yanında ‘günlük yaşamda ve iş yaşamında başarının sırrı nedir’ tartışmalarını da beraberinde getirdi.
Duygusal zekâ yani EQ, bugüne kadar IQ kavramı çevresinde şekillendirilen akademik, günlük ve iş bilgileriyle beraber işe alım gibi insan kaynaklarının başlıca süreçlerini de yeniden şekillendiriyor. IQ ve EQ arasındaki farklarla, bu farkların hayatımızın değişik alanlarını nasıl etkilediğini tartışmadan önce kısaca bu iki kavramı tanımlamakta yarar var.
IQ Kavramı: Entelektüel zekâ anlamına gelir. Bireyin zihinsel gelişim hızına paralel olarak, yaşamın farklı dönemlerinde hayatın ne olduğunu anlamasını ve öğrenmesini sağlayan zihinsel gelişim süreci olarak tanımlanmaktadır.
IQ testleri ise ilk olarak 2. Dünya Savaşı ile birlikte hayatımıza girdi. 2. Dünya Savaşı yıllarında, orduda sınıflandırma yapabilmek amacıyla uygulanmaya başlayan testler, okuma-yazma seviyesini ölçmekten ileri gidemedi.
EQ Kavramı: Düşünme, hayal kurma ve hissetme gibi içsel süreçlerle insan beyninin işleyişini izlemeyi mümkün kılan teknolojik gelişmeler sayesinde gerçekleşti. Kavramı, kendini harekete geçirebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme, ruh halini düzenleyebilme, sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme, kendini başkalarının yerine koyabilme ve umut besleme şeklinde tanımlayabiliriz.
IQ ve EQ tanımlarını göz önüne aldığımızda genel kabullenmenin aksine IQ ve EQ kavramları, birbiriyle etkileşim içinde olan ve birbirlerini tamamlayan özellikler olarak karşımıza çıkar. Başarıyı etkileyen faktörler arasında IQ’ya verilen pay birçok uzman tarafından %20 olarak belirlenirken; şans, sınıf, duygusal zekâ gelişimi geri kalan payı kapsıyor. Aynı karakter özelliklerini taşıyan iki kişinin çok farklı konumlarda olmasını açıklayan bu değerlendirmeye ek olarak EQ, IQ’nun kullanılmasını etkileyen bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Buna en açık örneği ise; stresini kontrol altına alamayan bireyin konsantrasyonunu sağlayamamasından dolayı zekâsını kullanamaması oluşturuyor.
“Çok yüksek bir matematiksel başarıya ya da geniş bir kültür yelpazesine sahip olabilirsiniz, fakat bu tür yeteneklerin belirtildiği bir ortama girmediğiniz sürece kimse sizin farkınıza varmaz. Fakat sempatik, popülaritesi yüksek bir kişiyseniz yüksek IQ değerlerine sahip olmasanız da fark edilmeniz çok daha kolaylaşır. Hatta ‘aranan kişi’ bile olabilirsiniz ki bu duygusal zekâ olarak tanımlandığında sizin istenilirliğinizi artırıcı bir özelliktir ve başarıya ulaşmanızda daha ön planda yer alır.”