Kariyerinde yöneticilikten tasarım ve sanat organizasyonlarına elinin değdiği her projeye çağın ötesinde bir vizyon kazandıran girişimci Serra Arıkök ile kurumsaldan tasarım dünyasına yolculuğunu, güncel projelerini ve Türkiye’de girişimciliği konuştuk.
Okurlarımız için kısaca kendinizden bahseder misiniz?
İstanbul’da doğdum ve neredeyse dünyanın birçok bölgesine hem iş hem de özel sebeplerle gitmiş olsam da hiç İstanbul’u bırakmadım ya da bırakamadım diyelim.
Ortaokul ve Liseyi Karaköy’deki Fransız Lisesi Saint Benoit’da okudum. Öğrencilik yıllarımdan itibaren farklı kültürler ve dillere çok ilgim vardı. Daha lisedeyken üç yabancı dili öğrenmiştim, sonraki yıllarda bu ilgim sayesinde bu sayı beşe kadar çıktı. Dünyayı tanıma isteği ile en hızlı uluslararası iletişim aracı turizm çok ilgimi çekiyordu. Henüz lisedeyken hem Türkiye’de hem de yurt dışında rehberlik yaparak çalışmaya başladım. Bilkent Üniversitesi Turizm ve Otel Yöneticiliği Bölümü’nde okudum ve bitirir bitirmez uluslararası otellerde çalışmaya başladım. Sheraton, Conrad, Kempinski, Mövenpick, The Marmara gibi birçok otelde satış ve pazarlama yöneticiliği yaptım. Bu iş yurt dışında tanıtım faaliyetleri gerektirdiği için yılın büyük bölümü seyahatlerle geçiyordu. Bu seyahatler hem birçok farklı kültür ve insan tanımayı sağlıyor hem de iş hayatının bu ülkelerdeki modellerini tecrübe etme imkânı sunuyordu. Derken kurumsal hayatımı dönemin ilk ve tek HIP oteli The Sofa’nın Genel Müdürü olarak tamamlayıp, artık kendi firmamı kurmanın zamanı geldiğini düşünerek ilk firmamı kurdum.
Otel yöneticiliği eğitiminizin ardından uluslararası otellerde satış ve pazarlama yöneticiliği, genel müdürlük, kendi firmanızla yönetim danışmanlığı gibi görevlerde bulunurken sanat-tasarım organizasyonlarını da bir potada eritmeyi başaranlardansınız. Tasarım dünyasına nasıl adım attınız?
Uzun yıllar süren kurumsal hayatın verdiği tecrübeyle kendi firmamda birçok otel ve benzeri kuruluşun kurulması, yönetiminin yenilenmesi gibi konularda yönetim danışmanlığı yaptım. İstanbul St Regis Oteli, Spago Restaurant’ın Türkiye’ye getirilmesi süreci, Pera Palace Oteli’nin Demsa Group’a devri gibi konularda yönetim danışmanlığı ve Büyükada Splendid Oteli, Kemer Country Club yönetim danışmanlığı gibi birçok kuruluşla iş birliği yapma imkânı buldum.
Bunun yanında biraz da Tasarım Tomtom Sokakta ile başlayan süreçte Türk tasarımcılarının ne kadar yetenekli, özgün olduklarını yakından tanıma fırsatı buldum ve bu dünyada onları destekleyen özgün bir kuruluş olarak, Demsa Group ile halen devam etmekte olan Turkish Designers Avenue konsepti ile birçok yetenekli Türk tasarımcının Brandroom Mağazalarında yerlerini almalarını sağlıyoruz.
Kurumsalın merkezinde yer alıyor, üst yönetimlerle iş birliği yapıyorsunuz. Bir yandan da tasarım dünyasının hız kesmeyen alanlarında üretiyorsunuz. Bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz? Ya da bu ikili durumundan beslendiğiniz oluyor mu?
Çok haklısınız yönetim danışmanlığı ve tasarım dünyasındaki aktiviteler birbirinden farklı dinamiklere sahip gerçekten. Bu nedenle Yönetim Danışmanlığı için ilk kurmuş olduğum firmam Key Danışmanlık sadece bu konuda faaliyet göstermeye devam ediyor. Tasarım, müzik, sanat gibi alanlarda yaptığımız çalışmalar için yaratıcı etkinlik atölyesi olarak faaliyet gösteren Upload Etkinlik Atölyesini ortağım Aslı Varlıer Pelit ile kurduk. Bu oluşumda Designers Iconic adında bir blog, tasarım organizasyonları, AVM iş birlikleri, festivaller, mağaza ve tasarımcı iş birlikleri gibi birçok faaliyet bulunuyor.
Karaköy’den yukarı çık, Taksim Galatasaray’dan aşağı in… Geldik “Tasarım Tomtom Sokakta” etkinliklerine. Lokasyonu ve sakinleriyle her daim rengarenk Tomtom Sokak’ta sanatın ve tasarımın izlerini süren etkinlik serisi sizin de parmak izinizi taşıyor. Tasarım, sanat, söyleşi, atölye, müzik ve lezzet dolu “Tasarım Tomtom Sokakta” serüveni nasıl başladı?
Tomtom Mahallesi İstanbul’un en eski ama aynı zamanda popülerliği her geçen gün artan mahallerinden biri. Bu popülerliğe bizim meşhur Tasarım Tomtom Sokakta organizasyonlarının da katkı sağladığını düşünmek mümkün. Buradaki eski ve güzel binaları alarak aslına uygun restore eden firmadan gelen taleple bir araya geldik. O zaman sevgili dostum Bahar Korçan, Hakan Kodal ve Ayşegül Temel’le mahalleye yayılan tasarım, sanat, müzik ve söyleşilerle dört gün süren Avrupa’dakilere benzeyen bir festival oluştu. İnanılmaz ilgi gördü, bu sefer yılda iki kere yapmaya başladık.
Kaliteli müzik, tanınmış tasarımcılar, bağımsız bir jüriyle ödül verilerek sektöre kazandırılan yeni tasarımcılar, özgün sanatçılar aynı anda mahallenin her köşesine yayıldı. Bu festivali üç yıl boyunca yaptık. Daha sonra bazı binaların restorasyona girmesiyle bu festivali sona erdirdik ancak hala yankıları devam ediyor. Biz de buradan başlayan festivaller serisini farklı yerlerde ve şekillerde devam ettiriyoruz.
Yerli tasarımcıları buluşturan Turkish Designers Avenue ve Designers Iconic, hikâyesi olan tasarımlara ev sahipliği yapıyor. Hazır giyim sektöründeki niş işler günümüzde daha az dolayısıyla daha kıymetli hale geliyor. Hızlı tüketilen moda hakkında neler söylersiniz?
Bizim ilgilendiğimiz ve iş birliği yaptığımız tasarımcılar giyim, aksesuar, seramik gibi birçok dalda özgün üretimler yapan ikonik tasarımcılar. Bu nedenle hızlı tüketilen ürünleri bulunmuyor. Bu tasarımcılar özgün üretimlerini sınırlı sayıda gerçekleştiriyor ve sadece belirli yerlerde satışa sunuyor. Biz burada bizimle doğru alanlarda bulunmalarını sağlayan bir sistem kuruyoruz. Aynı zamanda Go Türkiye iş birliği ile tasarımcı ve sanatçıların özgün dünyalarını yurt dışından davet edilen birçok influencer ve gazeteciye tanıtma imkânı buluyoruz.
Her projenizde doğaya duyduğunuz saygı da kendini bir şekilde gösteriyor. Bu hassasiyet işinize nasıl yansıyor?
Evet tüm projelerimizde bu konuda hassasiyet gösteriyoruz. Birçok projemizin gelirinin bir bölümünü farklı doğa ve hayvan hakları konularında destek için kullanıyoruz. Bunu hem ortağım Aslı Varlıer Pelit hem de benim için bir görev olarak hissediyoruz.
Doğanın ihtiyaçları ve çevre sorunları ile ilgili interaktif bilgilerin paylaşıldığı, doğa dostu markaların buluştuğu Uyanfest de farkındalık yaratma misyonu taşıyor. Bu fikrin serpilme sürecini anlatır mısınız?
Ortağım Aslı bir hayvan hakları aktivisti. Ben de hayvan ve çevre konusunda yıllardır aktif çalışmalar yapıyorum. İkimizin de bu hassasiyeti Uyanfest’in doğmasına neden oldu. Uyanfest birçok uluslararası ve yerel kuruluş iş birlikleri ile farkındalık çalışmaları yapıyor. 2024 yılında festival olarak da hayata geçireceğiz.
Sivil toplum örgütleriyle de dirsek temasınızı hiç kesmiyorsunuz. Özgün tasarımlarıyla kendi kitlesini bulan Designers Iconic her ay farklı alanlarda çalışan sivil toplum örgütlerine destek sağlıyor. Uzaktan bakıldığında her projenizin pek çok paydaşı var demek yanlış olmaz. Özverinizdeki temel güç nedir?
Öncesinde de belirttiğim gibi bu dünyaya geliş amacımızı unutmadan, üretirken faydalı da olmak gerektiğine inanıyoruz. Onun için her projemizde destek olacağımız bir kuruluş veya bir canlı seçeriz.
Projelerinizin ortak özelliği bir çatı görevi görmesi gibi geliyor. Yani ortak aklın ürünlerini önemsiyor ve getirilerini de paylaşmaktan çekinmiyorsunuz. Bu durumu ilke mi ediniyorsunuz yoksa süreç içinde olup bitene kucak mı açıyorsunuz?
Biz iş birliklerini çok seven bir kuruluşuz. Farklı disiplinlerden gelen başarılı kuruluşlar ve kişilerle sık sık iş birliği yapar, güçlerimizi birleştiririz. Bu bize zenginlik katıyor, keyif alıyoruz, çoğalıyoruz. Bilgi paylaşımından çekinmeyiz, beraber yükselmeye inanırız.
Birçok projede saygın isimlerle omuz omuza yer alıyorsunuz. Sektördeki rekabet ortamını ve yaklaşımları nasıl değerlendiriyorsunuz? Siz bir ortaklık içindeyken nelere dikkat ediyorsunuz?
Ortağım Aslı Varlıer Pelit’le farklı özelliklere, ortak vizyona sahip iki dostuz. Her birimizin güçlü taraflarına saygı duyuyor, bu özelliklerini öne çıkarıyoruz.
Belirttiğiniz gibi birçok projede de değerli isimlerle ve kuruluşlarla iş birliği yapıyoruz. Bu kişi ve kuruluşları seçerken önemsediğimiz değerlere sahip çıkan kişi ve kuruluşlar olmasına özen gösteriyoruz.
Bir girişimci olarak Türkiye’de girişimci olmak hakkında neler söylersiniz?
Türkiye’de bizim alanımızda girişimci olmak cesaret, özgünlük, yoğun iş saatleri, hep yaratıcı olmak, disiplin gerektiriyor. Bunun dışında değişken ekonomik şartlar herkes gibi bizi de etkiliyor, hızlı aksiyon alarak zarar görmemeye çalışıyoruz.
Tabii iş dünyasında bir de “kadın girişimci” etiketi mevcut. Bu etiket altında karşılaştığınız olumlu-olumsuz durumlar oldu mu?
İlk çalışma yıllarımda kurumsal hayatta kadın olmak cidden bir dezavantajdı. Kadın bir yönetici olabilmek için erkeklerden iki katı fazla çalışmak, özverili ve başarılı olmak gerekiyordu. The Sofa Hotel’e Genel Müdür olduğumda İstanbul’daki ilk kadın Otel Müdürlerinden biriydim. Şimdi ise kadınların iş dünyasında giderek güçlendiğini ve tercih edildiğini görerek seviniyorum. Doğrusu ben de kadınlarla iş birliği yaptığımda daha verimli olduğumuzu itiraf edebilirim.
Sosyal medyanın tasarım dünyasına etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sosyal medya sanat, tasarım dünyası için çok gerekli bir mecra. Tüm kuruluşların sosyal medyaya ihtiyacı var. Yaratıcı işler için bu alanda da yaratıcı olmak gerekiyor.
Şu an etkin olarak yürüttüğünüz projeleriniz neler?
Etkin olarak yürüttüğümüz Turkish Designers Avenue, Designers Iconic tasarım iletişimi ve organizasyonları yanında birçok festival ve organizasyon iş birlikleri faal olarak devam ediyor. Her gün de yenileri ekleniyor. Geldiğimiz noktada sanatın, tasarımın, ruhsal içgörünün, doğaya ve çevreye saygının aynı potada eritildiği yaratıcı etkinliklere ihtiyaç var. Biz de hiç ara vermeden fikir üretiyoruz, uyguluyoruz.
Röportaj: Ezgi Aydoğanoğlu