“Gezegen dostu bir yaşama adım atmak için” mottosuyla balmumlu kumaş ve keseler ile çevre dostu alternatif saklama çözümleri üreten bir sosyal girişim olarak Mumo Wrap markasını ilkokul arkadaşı Erdem Kumkale ile hayata geçiren Işınsu Kaya; sosyal girişimci olmayı, Mumo Wrap’in sürdürülebilirlik anlayışını, yerel üreticiyle diyaloğunu, tüketicilerin değişen hassasiyetlerini İş ve Girişim okurları için anlattı.
Okurlarımız için kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Ben Işınsu Kaya, gıda mühendisi, iki çocuk annesi ve doğayı gözlemlemeyi çok seven biriyim. Pandemiden beri ailemle beraber bir Ege köyünde yaşıyorum. On yıla yakın kurumsal hayat tecrübem var ancak hep doğaya saygılı bir üretim anlayışı ile çalışmak istiyordum.
Mumo, streç film ve buzdolabı poşeti gibi saklama gereçlerine doğal bir alternatif sunuyor. Bu fikrin gelişiminde sizi harekete geçiren neydi?
2016 yılında oğlumun doğumundan sonra, çalışmadığım dönemde, balmumlu kumaşlar ile karşılaştım. İlkokul arkadaşım Erdem ile beraber bir iş kurma fikrimiz vardı, ürünü denemek için hemen malzemeleri alıp çalışmaya başladık. Ürünün doğal olması, uzun süreli kullanım olanağı sağlaması, yiyecekleri daha uzun süre taze tutması ve streç film ve buzdolabı poşeti gibi tek kullanımlık ürünlere alternatif olması bizi harekete geçirdi. Deneme sürecinden sonra ise bir miktar üretim yapıp kullanmaları için arkadaşlarımıza hediye ettik, herkesten olumlu yorumlar geldiğinde ise şirket kuruluş aşamalarına geçtik. Bu sene Mumo’nun altıncı yılı, keyifle üretmeye devam ediyoruz. Bu altı yıl içinde ürün seçkimizi oldukça genişlettik ve birçok doğal yaşam ürününü kullanıcılarla buluşturmaya başladık.
Tek kullanımlık plastiklerin çöpe gitmesini engelleyen bu formül, içeriğinde neler barındırıyor?
Balmumlu kumaşların içeriği çok sade: GOTS (organik) sertifikalı pamuklu kumaşın balmumu, çam ağacı reçinesi ve hindistan cevizi yağı ile hazırladığımız solüsyonla kaplanmasıyla üretiliyor.
Doğa dostu olmasının yanında kullanıcıyı plastikte bulunan kanserojen maddelerden de uzak tutuyor. Sağlık açısından da tercih edilebilir bir hal alıyor. Peki kullanım ömrü hakkında neler söylersiniz?
Balmumlu kumaşlar ve balmumlu keseler soğuk suda elde yıkanarak (tabak yıkar gibi) temizlenir ve kuruduktan sonra tekrar kullanılabilir. Bu şekilde nazik davranıldığında en az bir yıl, hatta daha uzun süreler sizinle beraber oluyor. Evde yapım kitimiz ile üstündeki solüsyonu yenileyerek daha da uzun süre kullanılmaya devam edebiliyor. Kolaylık olması açısından biz; kumaşlar için yaklaşık yüz kere, balmumlu keseler için ise iki yüz kere tekrar kullanılabildiğini ifade ediyoruz.
Pandeminin ardından İstanbul’daki ofisinizi Muğla-Köyceğiz’e taşıdınız. Bu yolculuk üretim sürecinizi nasıl etkiledi?
İlk aşamada ortağımın da benim de bebeklerimiz olduğu için pandemi süresinde İstanbul’dan hızlı bir şekilde uzaklaşmak istedik, böylelikle doğaya daha yakın Ege Bölgesi’ne taşınma kararı aldık. Atölyemizi de ortağımın yaşadığı Köyceğiz Muğla’ya taşıdık. Açıkçası üretim sürecimizi de daha olumlu etkilediğini söyleyebilirim. Balmumunu hemen yanı başımızdaki bir üreticiden alma şansımız oluyor böylelikle. Buna ek olarak birlikte çalıştığımız yine Köyceğiz’de yaşayan ekip arkadaşımız Elif’in üretimleri sayesinde pamuklu kahve filtresi, soğuk yöntem sabunları ürün seçkimize dahil ettik. Yine Köyceğiz’e taşınmamız sonrasında tanıştığımız Köyceğiz Ekolojik Bostan ekibi bizim için arap sabunlarımızı üretmeye başladı. Bu senenin Ağustos ayında ise atölyemizi bahçeli bir alana taşıdık. Bahçemizde narenciyeler, defne, çam, incir, nar ve zeytin ağaçları bulunuyor. Doğa ile bağ kurmayı önemsediğimiz ve kullanıcılarımıza hatırlatmak istediğimiz bu yolda Mumo bizim de doğa ile daha derin bağlar kurmamızı sağlamaya devam ediyor.
Yerli üretim anlayışına sahip bir marka olarak yerel kaynakları nasıl buluyor, seçiyor ve iletişime geçiyorsunuz?
Öncelikle arayışlarımızda ilk aşamada yola genellikle çevrimiçi başlıyoruz diyebilirim. Buna ek olarak Köyceğiz’de bölgesel olarak tanıdığımız kişilere sorarak ilerlediğimiz durumlar da oluyor. Bazı durumlarda da yollar tıkanıyor ve biz de ithal edilmiş ürünleri kullanıyoruz. Örneğin, ne yazık ki ürünlerimizde kullandığımız reçine ithal edilmiş bir malzeme çünkü bizim kullandığımız saflıkta ve koku içermeyen bir kolofon reçine üreticisini Türkiye’de bulamadık. Bir üreticiden bulduk sandık, alıp deneyince bize uygun olmadığını fark ettik. Genel anlamda ham maddeler için bile Türkiye’de üretim çok kısıtlı bir hale gelmiş vaziyette ne yazık ki…
Döngüsel ekonomi ilkeleri içinde hangi adımları takip ediyorsunuz?
Atölyemizde mümkün olduğunca atıksız bir üretim anlayışı benimsiyoruz, baskı hatalı kumaşlarımızı outlet kategorisinde değerlendiriyoruz. Kargolarımızı plastiksiz paketliyoruz, dış paketlemede kullandığımız karton ambalajların çok büyük bir bölümü zaten kullanılmış ve yeniden değerlendirdiğimiz ürünler. Örneğin, balmumu peteklerinin arasından çıkan kağıtları, cam kavanozdaki arap sabunlarımızı paketlemek için tekrar değerlendiriyoruz.
Yeni atölyemizdeki perdeleri balmumlu kumaş olmaya uygun olmayan ölçüdeki kumaşlarımızı kullanarak diktik. Tüm üretim süreçlerine “daha uzun ömürlü nasıl olur, daha az atıkla nasıl olur, bu elimizdeki malzemeyi alternatif olarak nasıl değerlendirebiliriz” diye sorgulayarak bakıyoruz.
Kullanıcılarımız tarafında ise daha uzun ömürlü olmayı evde yapım kitlerimizle ve ürettiğimiz ürünlerin uzun süre kullanılabilir olması ile sağlıyoruz.
Ekibinizde kadın çalışan sayısı ağırlık gösteriyor. Bu bilinçli bir tercih mi?
Aslında biz ekip olarak cinsiyetlerden ziyade bireylerde bilinç ve farkındalığın daha önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu sebeple cinsiyet ayrımı yapmak istemiyorum ancak şimdiye kadar gözlemlediklerim doğrultusunda kadınların biraz daha detaylı ve özenli iş yapmaya eğilimli olması, bizim yaptığımız işin de bu doğrultuda ilerlemesi ekibimizdeki kadın sayısının doğal olarak daha fazla olmasına sebep oluyor diye düşünüyorum. Kurucu ortaklarımızdan Erdem hariç bir kişi daha dijital pazarlama alanında çalışan erkek ekip arkadaşımız Tolunay var. Toplama bakınca ekipte iki erkek, dört kadınız.
Türkiye’de sosyal girişimci olmayı nasıl değerlendirirsiniz?
Çok zorlu bir yolculuk, öncelikle sosyal girişimcilik yasal olarak tanımlanmış bir düzeyde olmadığından herhangi bir KOBİ olarak değerlendirilip bire bir aynı şekilde vergilendirildiğimiz için çok zorlanıyoruz. Birçok aşamada kendimizi STK gibi iş yapmaya çalışır halde buluyoruz. Devlet tarafından destekleniyor olmak çok güzel olabilirdi.
Tüketici anlayışı da günden güne değişim gösteriyor. Toplumsal/bireysel sorumluluklarımız tüketim anlayışımıza ne kadar sirayet ediyor?
Ben bununla ilgili iki yönlü düşünüyorum. Biri bireysel değişikliklerle çok fazla boğuşsak ve her şeyi mükemmel yapmaya çalışsak da etki alanının çok dar olduğu, diğeri ise hayata bu şekilde bakan bireylerin daha geniş resimde iş sorumlulukları, yetkileri sayesinde çok daha fazla katkı sağlayan etki yaratma potansiyelleri. Bu sebeple bireysel tüketim anlayışı, bireysel olarak etki odaklı bakış açısındaki kişilerin dünyada hızlı bir değişimi sağlayacaklarına inanıyorum. Bu benim motivasyon kaynağım. Düşünsenize herkes kendi etki alanında doğru gitmeyen bir şeyi bile daha iyiye çevirse bu dünyada neler olabilirdi?
İş dünyası da sürdürülebilirlik girişimlerinde bulunup, yatırımlarını bu alanda genişletiyorlar. Hatta artık çalışanların da işe girişlerde dikkat ettiği bir madde sürdürülebilirlik. Bu konudaki gözlemlerinizi paylaşır mısınız?
Bu konunun gitgide yükselmesi gerekiyor ki iş dünyası da dışarıdan gelen taleplere karşılık olarak kendi standartlarını yükseltsin. Aksi takdirde sürdürülebilirlik hem zorlu hem de masraflı bir yol olduğu için; kuruluş aşamasından itibaren bir markanın/kurumun temel değerleri arasında çevresel sürdürülebilirlik ve doğa dostu hareket yoksa bununla ilgili gelişme de olmuyor.
Markanızın gelecek planlamalarında hangi adımlar yer alıyor?
Bu seneki hedefimiz yurt dışı satışlarını artırmak, bunun için online pazaryerlerine ek olarak ürünlerimizin aktif satışını yapabilecek bir distribütör arayışındayız.
Türkiye için ise kurumsal hediye seçeneklerini ve ürün çeşitliliğini artırmak. Buna ek olarak yeni taşındığımız alandaki bahçemizde ya da Ankara, İstanbul gibi şehirlerdeki kurumlarda kişilere bire bir dokunabildiğimiz atölyeler düzenlemek.
Röportaj: Ezgi Aydoğanoğlu