THY (Türk Hava Yolları) Hukuk ve Uyum Departmanı Başkan Yardımcısı Osman Şafak ile iş dünyasının hukukla ilişkisini, şirket içi hukuk çalışmalarını konuştuk.
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Türk Hava Yolları’nda yedinci yılıma giriyorum. Bunun son iki buçuk yılında yöneticilik yaptım. Şu anda uyum, yaptırımlar, ihracat sınırlamaları, kara para aklama, yolsuzluk gibi departmanların yönetim konseyi bana bağlı. Diğer tarafta THY’nin aklınıza gelebilecek bütün sözleşmeleri, birleşme ve satın alma işleri, uçak finansmanı gibi departmanlar yine benim başkan yardımcılığıma bağlı olarak çalışıyor.
Uyuşmazlıklarını tahkim yoluyla çözüme ulaştırmayı tercih eden şirketlerin avantaj sağladığı durumlar nelerdir?
Bizim gördüğümüz en büyük avantajlardan biri ekspertiz ve bilgi birikimlerinin olması. Yani normal bir mahkemeyle kıyaslandığından alan bazlı bilgi birikimi daha yüksek oluyor. Sonuçta sektörü ve hakemi siz seçiyorsunuz. İkincisi tabii tüm sürecin gizlilik çerçevesinde ve hızlı yürütülmesi çok önemli. Bu bir boşanma davası gibi; yani insanlar olabildiğince çilesiz, herhangi bir problem yaşamadan halletmek istiyor. Bu anlamda destek görmek fark yaratıyor ve bunun avantajlı olduğunu düşünüyorum.
Tahkimin uluslararası ilişkilerdeki konumu nedir?
Yatırım yaptığınız tahkimler çok daha avantajlı oluyor. Çünkü bir devletin mahkemesinde o ülkenin şartlarına göre tazminatınızı almak bir hayli zor. Ama tahkimle bunu çok daha adil bir şekilde sürdürebiliyorsunuz. Havacılık sektöründe içtihat hukuku çok dominant. Londra ve New York mahkemeleriyle daha çok çalışıyoruz. Onlar bu alanlarda tahkim merkezi olmuşlar artık.
Türkiye’nin konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında çok büyük bir potansiyel var. Bu hususta en önemli kısım yasayı uygulamak. Yani burada aldığınız kararı ilgili yerlere gidip tekrardan uyguladınız mı? Bir de büyük firmaların yürüttüğü süreçler hem çok pahalı hem de çok uzun sürüyor. Bizim datalarımıza göre büyük uyuşmazlıkların yüzde doksan altısı mahkemeye gitmiyor. Tahkimi özellikle İstanbul bazında bir fırsat olarak görüyorum.
Peki tahkimde yabancı yatırımcıların güvenini kazanmak adına nasıl bir yol izleniyor?
Genellikle THY’de uluslararası regülasyonlara bakıyorum; ama hukukçu olarak takip ettiğim kadarıyla öne çıkan husus, kararlar mahkemede tanıtıldıktan sonra firmaların istediğine ulaşması, yani hukuk güvenilirliği. Türkiye’de devletin yatırımlarla alakalı bir hassasiyeti var. Dolayısıyla bu güvenliğin sağlandığını duyuyorum, gözlemliyorum. Yatırımcı dostu bu hal daha da artarsa bu alanda el çok güçlenir.
Bir de şirketlerin beklentisi göz önünde bulundurulmalı. Şirketin perspektifini iyi anlamak lazım. Bir hukukçu kendi alanı gereği ilgili kanunu her detayıyla anlatıyor ve çok iyi bir görüş verdiğini düşünüyor. Oysa şirket için bu anlatım tam bir kaos. Şirketin o masaya ticari bir bakış açısıyla oturduğu bilinmeli. Hukukta boğulmayan, şirketin talebini de ele alan hukuk büroları diğerlerinin birkaç adım önünde yer alıyor.
Röportaj: Ezgi Aydoğanoğlu