Sözlükte “büyüklük” anlamına gelen kibir, “tevazu”nun karşıtı olarak “kişinin kendini üstün görmesi ve bu duyguyla başkalarını aşağılayıcı davranışlarda bulunması” demektir, ancak kelimenin daha çok birinci anlamda kullanıldığı, büyüklenme ve böbürlenme şeklindeki davranışların ise bu huyların dışa yansımasından ibaret olduğu belirtilir.
Kibir duygusunun kendini büyük, diğerlerini küçük görmek olduğunu söyleyebiliriz. Kibrin bir ucunda da şu vardır; başkalarını küçük görmezsin ama kendini büyük görürsün. Bu tarz kişiler mütevazı gibi gözükür. Fakat yakın ilişkilerde anlaşılır ki kişi kendini kutsallaştırmıştır. Sahip olduğu birçok nimeti kendinden bilmektir. Bu durum yaratılış kanunlarına da varoluş felsefesine de aykırıdır.
Kibir sarımsak kokusu gibidir, saklayamazsınız, ses tonunuzdan bile anlaşılır. Kibir itici ve soğuk bir duygudur ve onun için kibirli kişiler yalnız kalır. Başarılı oldukları zaman etrafları dolu ve kalabalıktır. Emekli olduklarında veya başarılarını, güçlerini kaybettikleri zaman bu kişiler yapayalnız kalırlar. Bu sefer de insanları menfaatçi olmakla suçlarlar.
Akıl sağlığı yerinde olduğu halde kendini özel, önemli, üstün gören bir kimsenin kibir özelliğini taşıyan bir kimse olduğunu söyleyebiliriz.
Kibirli kişilerin arkasında müthiş bir korku vardır aslında. Sıradan olma korkusu vardır.
Kibirli kişileri toplum içerisinde eleştirdiğiniz zaman yara alabilirler. Bu kişiyi tek başına çağırıp hatası söylendiğinde o kimse onuru kırılmadan hatasıyla yüzleşebilir. Buna rağmen kişi aynı hataya devam ediyorsa önce sözle uyarılır, daha sonra gerekiyorsa yazılı olarak uyarılabilir.
İş ve iş dışı yaşamımızdan keyif alalım. Benim özlü bir sözüm var: “Kibir, beyni bulanıklaştırıp, kalbi katılaştırır”.
Siz siz olun kibir hastalığına yakalanmayın.