Ülker’in “ACEMOĞLU VE JOHNSON HATALI MI?” Üzerine Düşünceleri
Murat Ülker, yazısına Daron Acemoğlu ve Simon Johnson’un “İktidar ve Teknoloji – Bin Yıllık Mücadele” adlı eserine atıfta bulunarak başlıyor. Bu kitap, teknolojinin toplumsal yapılar üzerindeki etkilerini derinlemesine inceliyor. Acemoğlu, Boğaziçi Üniversitesi mezunu olup şu anda MIT’de Enstitü Profesörü olarak görev yapıyor. Yıllarca refah ve yoksulluğun tarihsel kökenlerini araştırmış, aynı zamanda yeni teknolojilerin ekonomik büyüme, istihdam ve eşitsizlik üzerindeki etkilerini irdelemiştir. Simon Johnson ise MIT Sloan School’da Ronald A. Kurtz Girişimcilik Profesörü olarak görev yapıyor ve IMF’de baş ekonomistlik yapmış. Her iki yazar da tarih boyunca teknoloji ile ilerlemenin nasıl el ele gittiğini, ancak bu ilişki içinde toplumun yararına olup olmadığını sorguluyor.
Günümüzde, teknolojik gelişmeler çoğunlukla küçük bir sermaye grubunun kontrolünde. Bu durum, iktidar ve teknoloji arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmeyi zorunlu kılıyor. Acemoğlu ve Johnson, bu ilişkiyi tarihsel bir perspektiften ele alarak, teknolojinin bir gözetim aracı değil, demokratikleşmenin bir aracı olarak yeniden yönlendirilmesi gerektiğini savunuyorlar. Ekonomi ve tarihi birleştirerek ortaya koydukları hikaye, yeni bir vizyon sunuyor. Teknolojik ilerlemeler, toplumun daha iyi bir geleceğe doğru ilerlemesini sağlayabilir; fakat eşitsizlik, çevre kirliliği ve radikalizm gibi sorunlar da devam ediyor. Belki de bunlar, daha güzel bir dünyanın doğum sancılarıdır.
Teknolojik Evrim ve Refah İlişkisi
Ülker, teknolojik gelişmelerin insanlara sağladığı refahın, kendiliğinden ortaya çıkmadığını vurguluyor. Refahın adil bir şekilde dağıtılması, teknolojik gelişmelerin yönü ve toplumun kazanımlarının paylaşılması ile mümkün olabiliyor. Sanayi Devrimi ile başlayan ilerleme, bugün yapay zeka devrimi ile devam ediyor. Ancak, sadece teknolojik evrimin refah getirdiğini söylemek yanıltıcı olabilir. Zenginleşen toplumlar gerçekten mutlu mu? Son üç yüz yılda yapılan keşifler sadece günlük hayatı değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda toplumu derinden etkiledi. Unutulmaması gereken bir diğer nokta, son iki dünya savaşının insanlığa büyük dersler sunduğudur. Ancak insanlık, bu dersleri unutmuş gibi görünüyor.
Ülker, ABD’den gelen yeni inovasyon dalgasının, teknolojinin yönünü değiştirdiğini belirtiyor. Artık teknoloji, işçilerin verimliliğini artırmayı hedefliyor. Geçmişte olduğu gibi işçilerin işlerini makinelerle değiştirmek yerine, onların verimliliğini artırmayı amaçlıyor. Bu durum, toplumda daha iyi çalışma koşullarının ve teknolojik kazanımların daha eşit bir biçimde paylaşılmasının önünü açtı. Günümüzde bilgi ve fikirlerin paylaşımı çok kolay hale geldi. Bilimsel ilerlemenin etkisi anında hissediliyor; örneğin, COVID-19 virüsünün tanımlanmasından sadece 42 gün sonra aşı geliştirilmesi, bu sürecin hızını gözler önüne seriyor.
Farklı Vizyonlar ve Gelecek Üzerine Düşünceler
Ancak, bilim ve teknolojinin kullanımı, sahip olduğumuz vizyonla doğrudan ilişkilidir. Sosyal medya, insanları yönlendirmek ve takip etmek için kullanılabilirken, yapay zeka konusunda farklı görüşler bulunuyor. Bazı uzmanlar, yapay zekanın insanlarla birleşerek süper insan yaratacağını savunurken, diğerleri ise bu teknolojinin doğru hedefler doğrultusunda kullanılmadığına dair endişeler taşıyor. Teknoloji önderleri, toplumsal yönlendirmeleri etkileyebiliyor ve bu durum, toplumun farklı çıkar gruplarının çatışarak doğruyu bulmasını zorlaştırıyor. Acemoğlu ve Johnson’un kitabı bazı eleştirilerle karşılaştı. Örneğin, WSJ’dan Deirdre N. McCloskey, yazarların tarihsel verileri kullanarak argümanlarını desteklemeye çalıştıklarını, ancak gerçek bilimin göz ardı edilmemesi gerektiğini vurguladı.
Gelecekteki Olasılıklar
Ülker, gelecekte gelir dağılımını düzeltme çabalarının daha eşitlikçi bir ekonomik sisteme evrilip evrilmeyeceğini sorguluyor. Zenginlerin daha da zenginleşmesi, toplumda daha fazla yoksulluğa yol açabilir. Bu durumda, zenginliğin nasıl sürdürüleceği konusunda sorular ortaya çıkıyor. Acemoğlu ve Johnson’un önerdikleri müdahaleler, dengelerin sağlanmasına yardımcı olabilir mi? Devletin bu süreçteki rolü ne olmalı? Sorular, cevaplarını bekliyor. Şimdi, toplumun hangi yönde hareket edeceği ise merak konusu.
Ülker’in yazısının tümünü buradan okuyabilirsiniz: Blog