İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, enflasyon oranları hakkında yaptığı değerlendirmelerde, “Kasım ayındaki enflasyonun yüzde 2’nin altında geleceğini düşünüyorum. Hatta bu oran eğer yüzde 1,5 civarındaysa ve aralık ayında da benzer bir durum söz konusu olursa, kasım ve aralık aylarında açıklanacak bu iki enflasyon oranı, bizi yıl sonunda yüzde 43 enflasyon rakamına indirebilir,” dedi.
Aran, 81 İlde 81 Orman Projesi kapsamında Samsun’da basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Eylül ayındaki enflasyonun yüksek gelmesinin kendisini şaşırtmadığını belirten Aran, “Eylül ayında yüksek enflasyon zaten bekleniyordu. Eylül, Türkiye’de yaz tatili dönüşü okulların açıldığı ve pek çok ürünün fiyatlarının yeniden belirlendiği bir aydır. Bu nedenle o ay içerisindeki yüksek enflasyonu hepimiz deneyimlemişizdir,” ifadesini kullandı.
Aran, ekim ayı enflasyonunun daha fazla önem arz ettiğini vurgulayarak, “Pazartesi günü açıklanacak olan ekim ayı enflasyonu beni daha çok ilgilendiriyor. Beklentinin 2,5 olması iyi bir durum değil. Yüzde 2,3 ile yüzde 2,5 arasında bir aylık enflasyon, yıllık enflasyonu yüzde 48’e çıkarır,” dedi. Ayrıca, “Kasım ayında Merkez Bankası’ndan yüzde 2,5’lik bir faiz indirimi beklediğimi daha önce ifade etmiştim. Ancak ekim ayı enflasyonunun yüzde 2’nin üzerinde çıkması durumunda, kasım ayında Merkez Bankası’nın faiz indirimini gerçekleştirmesi pek olası görünmüyor,” şeklinde konuştu.
Aran, “Kasım ayı enflasyonunu görmek gerekir,” diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Bu konuda bugünden karar vermek doğru değil. Gelişmiş ülkelerin merkez bankaları, her gün veriye dayanarak kararlarını güncelleyebiliyor. Ancak benim öngörüm, kasım ayındaki enflasyonun yüzde 2’nin altında geleceği yönünde. Eğer bu oran yüzde 1,5 civarındaysa ve aralık ayında da benzer bir tablo ortaya çıkarsa, yıl sonunda enflasyon oranı yüzde 43’e inebilir. Ancak 50 politika faizi o zaman yüksek kalır ve bu durumda Merkez Bankası’nın kasım ayı enflasyonunu görmeden indirim yapması beklenemez.”
Türk Lirasının Cazibesi ve Vergi Politikaları
Mevduat ve fonlardaki stopaj oranlarının artırılmasını değerlendiren Aran, “Bu karar tamamen ihtiyaçlara göre şekillendirilmiştir. Stopajın indirilmesi, Türk lirasına yönelimin azaldığı bir ortamda, çaresizlikten kaynaklanmıştır. Fakat günümüzdeki faiz ortamında Türk lirası oldukça cazip hale gelmiştir. Hazine konusunda, özellikle vergilerin tartışıldığı bir dönemde stopajı artırmak, toplum barışına hizmet eden akıllıca bir adım olarak değerlendiriyorum. Çünkü genelde, parayı kazanandan vergi almayı başaramadığımız için, vergi aldığımızdan almakla yetiniyoruz,” ifadelerini kullandı.
Asgari Ücret Artışı Üzerine Görüşler
Asgari ücretle ilgili görüşlerini paylaşan Aran, “Asgari ücret artışı, ülkemizde oldukça tartışmalı bir konudur. Son iki yıldır yaşanan yüksek enflasyon, sabit gelirli ve asgari ücretle geçinen geniş kesimleri ciddi şekilde etkilemiştir. Emekliler de benzer bir durumla karşı karşıya. Bu nedenle emekli maaşları ile asgari ücret artışları sürekli tartışılan ve uzlaşmadan sonuçlanması zor olan konular arasında yer alıyor,” dedi.
Aran, asgari ücret zammının yüzde 25 olacağı yönündeki söylentilere de değinerek, “Dışarıdan konuşmak kolay. İçinde olmadığınız bir konuda fikir beyan etmek basit. Yaşanan enflasyon kadar artış isteyenler haklı, diğer taraftan ise bu artışın rekabette geriye kalma endişesi taşıyan sanayiciler de haklı. Bu nedenle burada bir uzlaşının sağlanması ve her iki tarafı da teşvik edecek mekanizmaların geliştirilmesi gerekiyor,” şeklinde konuştu.
S&P’nin Türkiye’nin Kredi Notunu Yükseltmesi
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s’un (S&P) Türkiye’nin kredi notunu yükseltmesini değerlendiren Aran, “Bu durum beklediğimiz bir gelişmeydi. Üç reyting kuruluşunun da notumuzu ikişer basamak artırması, tarihe geçen bir başarıdır. Bu durum, borçlanma maliyetlerimizi olumlu yönde etkileyecektir. Dışarıdan yüksek faizle borçlandığımız için, bu kaynağı içeride kullanmamız gerektiğinde verimlilik artırıcı işlere yönelmeliyiz,” dedi.
Aran, “Kredi notu artışının en büyük faydası, borçlanma maliyetlerini düşürmek olacaktır. Bu sayede, borçlandığımız parayla içeride kazanç elde etme imkânımız doğacaktır. Aksi takdirde, borçlanıp harcıyoruz ama dışarıya faiz ödemekle kalıyoruz. En büyük sorunumuz, şu anda çok yüksek faiz maliyetleriyle karşılaşmamızdır,” diyerek sözlerini tamamladı.