Kısa bir süre öncesine kadar, dünya nüfusundaki artış hızı oldukça yüksekti ve herhangi bir yavaşlama belirtisi gözlemlenmiyordu. Ancak son birkaç yılda, nüfus artışının neredeyse durma noktasına geldiği açıkça görülüyor. Artık birçok ülkede nüfusun zirve yapacağı ve yüzyılın sonuna kadar düşüşe geçmesi bekleniyor.
2024 yılında, gezegenimizin nüfusunun sekiz milyara ulaşması, yeni bir dönüm noktası olarak kaydedilecek. Ancak Birleşmiş Milletler’in (BM) son tahminlerine göre, önümüzdeki 60 yıl içinde dünya nüfusunun yalnızca iki milyar daha artması öngörülüyor. 2080’lerde, dünya nüfusunun 10,3 milyara ulaşması ve ardından yüzyıl sona ermeden önce 10,2 milyara gerilemesi bekleniyor. Uzmanlar, dünya nüfusunun 2100’den önce zirveye ulaşma olasılığının %80 olduğunu ifade ediyor; bu oran, on yıl önce yalnızca %30 olarak tahmin ediliyordu. Bazı modeller ise 2100 yılına kadar küresel nüfusun 12 milyarı aşacağına dair öngörülerde bulunuyordu.
Nüfus artışındaki bu hız değişikliği, doğurganlık oranlarındaki büyük düşüşle yakından ilişkilidir. Bir ülkenin nüfusunu sürdürebilmesi için doğurganlık oranının 2,1 civarında olması gerektiği biliniyor. Ancak artık ülkelerin yarısından fazlasında bu oran, kritik sınırın altına inmiş durumdadır. Son verilere göre, tüm ülkelerin neredeyse beşte biri “ultra düşük doğurganlık” seviyesine ulaşmış durumda; bu, kadın başına 1,4’ten az canlı doğum anlamına geliyor. Dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin de bu gruba dâhil olup, Rusya, Japonya ve 60’tan fazla ülkeyle birlikte, maksimum nüfuslarına ulaştı ve nüfus düşüşüne geçmiştir. Bu ülkelerde, 2054 yılına kadar nüfusun yaklaşık %14 oranında azalacağı tahmin edilmektedir.
Demografik Geçiş
Doğurganlık oranlarını etkileyen pek çok faktör bulunmasına rağmen, bu yaygın düşüş büyük ölçüde “demografik geçiş” olarak adlandırılan olgu ile açıklanabilir. Sanayileşme süreci ilerledikçe, kadınların daha az çocuk sahibi olma eğiliminde olduğu gözlemlenmektedir. Kadınlar, daha fazla kariyer fırsatına sahip olmaya başlıyor ve sıklıkla hayatlarının ilerleyen dönemlerinde aile kurmayı tercih ediyorlar. Çocuk ölüm oranlarındaki azalmalar ve tarımsal üretim için geniş ailelere duyulan ihtiyacın azalması gibi etkenler de daha az bebek doğmasına katkıda bulunuyor.
Doğurganlık oranlarındaki bu düşüş, artan yaşam beklentisi ile birleştiğinde, nüfusun demografik yapısını temelden değiştirebilir ve toplam nüfusun yaş ortalaması önemli ölçüde yükselebilir. Uzmanlar, nüfus artışında genel bir azalma öngörmenin ötesinde, 2070 yılı civarında 65 yaş üzerindeki bireylerin sayısının, 18 yaş altındaki bireyleri geride bırakacağına dair öngörülerde de bulunmaktadırlar.