Geçtiğimiz ay, teknoloji devi Microsoft’un 50. yıl dönüm etkinliği, beklenmedik ve çarpıcı bir protesto ile gündeme oturdu. Bu olay, şirketin yapay zeka ve bulut teknolojileri alanındaki faaliyetlerinin etik ve insani boyutlarıyla yeniden tartışılmasına neden oldu.
Microsoft’un AI CEO’su Mustafa Süleyman’a yönelik sloganlar ve tepkilerle dolu gösteri, yazılım mühendisi İbtihal Aboussad önderliğinde gerçekleşti. Aboussad, şirketin İsrail’in Gazze’de yürüttüğü askeri operasyonlara destek verdiğini iddia ederek, bu duruma karşı çıkışını açıkça dile getirdi. Bu protesto, sadece Aboussad’ın değil, aynı zamanda ona destek veren ve şirket içindeki diğer çalışanların da işten çıkarılmasına yol açtı.
İddiaların odak noktası, Microsoft’un İsrail ordusuyla yaptığı ve kamuoyuna açıklanmayan gizli sözleşmelerdi. Çalışanlar arasında yükselen tepki, özellikle No Azure for Apartheid isimli hareketin ortaya çıkmasıyla daha da güçlendi. Bu hareket, Microsoft’un bulut teknolojileri ve yapay zeka hizmetlerinin Gazze’deki çatışmalarda kullanılmasını sert bir dille eleştirdi ve insan hakları ihlallerine ortak olunmaması çağrısında bulundu.
Şirket, yaşanan bu durum karşısında hızlıca bir iç soruşturma başlattı ve şeffaflığı sağlamak amacıyla bağımsız bir denetim firması görevlendirildi. Yapılan açıklamada, şirketin yüzlerce çalışanıyla görüşüldüğü ve çeşitli belge ve iletişimlerin detaylıca incelendiği belirtildi. Microsoft, bugüne kadar Azure ve yapay zeka teknolojilerinin Gazze’de sivillere zarar vermek veya hedef almak amacıyla kullanıldığına dair herhangi bir kanıt bulunmadığını duyurdu. Fakat, önemli bir itirafta bulunarak, kendi teknolojilerinin nihai kullanım alanlarının tam olarak denetlenmesinin güç olduğunu kabul etti. Bu da, şirketin teknolojisinin müşterilerinin, özellikle İsrail Savunma Bakanlığı’nın, kendi sunucuları veya üçüncü taraf bulut hizmetleri üzerinden nasıl kullanıldığını takip etme imkanının sınırlı olduğunu gösterdi.
Tartışmalar ve Endişeler Devam Ediyor
Microsoft’un açıklamalarının sonunda, hem İsrail’de hem de Gazze’de insan haklarına bağlılık ve insani yardım faaliyetlerine verdiği destek vurgulandı. Ancak, bu açıklamalar, şirketin Gazze’deki askeri operasyonlara doğrudan veya dolaylı bir şekilde katkı sağladığı konusundaki şüpheleri tamamen ortadan kaldırmadı. İşten çıkarılan çalışanlar ve insan hakları aktivistleri, şirketin bu konuda daha şeffaf ve sorumlu davranması gerektiğini dile getiriyor.
Özellikle, savaş bölgelerine teknoloji satışı ve bu teknolojilerin kullanımına ilişkin etik ve hukuki sorumlulukların ne kadar yerine getirildiği, önümüzdeki dönemde daha yoğun bir şekilde gündeme gelmeye hazırlanıyor. Bu süreçte, şirketlerin teknolojiyi sorumlu bir şekilde kullanması ve insan haklarına saygı göstermesi, küresel çapta bir tartışma konusu olmaya devam edecek gibi görünüyor.