İklim değişikliği, su kıtlığı ve kentleşmenin artan baskısı, iş dünyasını sadece ekonomik değil aynı zamanda çevresel ve toplumsal sorumluluklar açısından iklim politikalarını yeniden konumlandırmaya zorluyor. 11 Haziran 2025 tarihinde İstanbul Barosu Çevre, Kent ve İmar Hukuku Komisyonu tarafından düzenlenen “Afetler ve Şokların Etkisi Altında Suya Duyarlı Şehirler” konferansında, bu dönüşüm ihtiyacı bilimsel ve hukuki boyutlarıyla ele alındı.
Konferansta, İstanbul Teknik Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hayriye Eşbah Tunçay, kentlerin iklim krizine karşı suya duyarlı bir şekilde nasıl yeniden tasarlanabileceğini aktarırken, bu sürece özel sektörün de aktif olarak katılması gerektiğini vurguladı. Şengün & Partners Avukatlık Ortaklığı Kreatif Direktörü Gizem Yağmur Gölbaşı konferansa katılım sağlayarak iş dünyasının sürdürülebilirlik politikalarına uyum sağlamasında hukuk sistemlerinin yönlendirici rolüne dikkat çekti.
Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi, iş dünyasının yönünü belirleyen temel çerçevelerden biri olmaya devam ediyor. Bu gündemde yer alan 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı’nın önemli bir bölümü su ile doğrudan veya dolaylı olarak ilişkili: Temiz Su ve Sanitasyon (Amaç 6), Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar (Amaç 11), İklim Eylemi (Amaç 13), Sudaki Yaşam (Amaç 14), Karasal Yaşam (Amaç 15) gibi başlıklar, şirketler için yalnızca çevre politikası değil aynı zamanda kurumsal risk yönetimi alanında da stratejik öncelikler anlamına geliyor.
Hukuki açıdan, suya duyarlı kent politikaları; çevre hukuku, kentsel dönüşüm mevzuatı, yapılaşma izin süreçleri, su kaynaklarının korunması ve kurumsal çevresel sorumluluk yükümlülükleri kapsamında yeniden şekilleniyor. Bu dönüşüm, yalnızca kamu idaresinin değil, özel sektörün de çevresel etki değerlendirme süreçlerine (ÇED), sürdürülebilir tedarik zincirlerine ve yeşil finansman araçlarına uyumunu zorunlu kılıyor.
Ayrıca, çevre ve kent hakkı gibi anayasal düzeyde tanımlı hakların korunması, iş dünyasının faaliyet alanlarını doğrudan etkileyen bir başka hukuki boyut. Bu kapsamda, şirketlerin sosyal sorumluluk politikaları artık yalnızca gönüllülük esasına değil, ulusal ve uluslararası düzenlemelere dayalı bir yükümlülük alanına dönüşmekte.
Konferans süresince iklim krizinin etkilerini hafifletmek ve afetlere dirençli, suya duyarlı kentler inşa etmek için hukuki sorumluluklarla uyumlu, şeffaf ve sürdürülebilir bir kurumsal strateji geliştirmenin iş dünyası açısından bir tercih değil, zorunluluk olduğu dile getirildi.