Üst Paleolitik Avrupa’daki avcı-toplayıcı toplulukların ölümle başa çıkma şekillerine dair bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Bunun en büyük nedeni, arkeolojik kayıtlarda bulunan buluntuların nadir oluşudur. Ancak, iyi korunmuş bazı örnekler, Magdalenian dönemine ait cenaze faaliyetleri ve uygulamaları hakkında önemli ipuçları sunmaktadır. Örneğin, bazı iskelet kalıntılarının yerleştirilişi, bu toplulukların ölüm ritüelleri hakkında kıymetli bilgiler vermektedir.
İskeletler, bazen toprak boyasıyla kaplanmış ve mezar eşyalarıyla çevrelenmiş olarak bulunmuşlardır. Bununla birlikte, bazı durumlarda, bu iskeletlerin leşçi hayvanlar tarafından kemiklerinin kaybedildiği düşünülmektedir. Ancak, bu eksik kemiklerin sıklığı ve farklı topluluklarda birbirleriyle bağlantısız vücut parçalarının bulunması, daha derin bir açıklama arayışını gündeme getiriyor. Bu bağlamda, vücut parçalarının insanlar tarafından bir amaç doğrultusunda kasıtlı olarak seçilmiş olabileceği ihtimali öne çıkmaktadır.
Leşçilere alternatif olarak, bazı kemiklerin Magdalenian halkı tarafından kutsal veya ayinsel kalıntılar olarak toplanmış olması da mümkündür. Bununla birlikte, bu topluluğun insan kemiklerini hammadde olarak kullandığı ve bazen kafatası kapları ya da mücevherler yaptığı bilinmektedir. Bu tür örnekler arasında çok sayıda kesme izi ve hatta gravür kanıtları bulunmaktadır. Özellikle Fransa’da, bu döneme ait örneklerin yaklaşık %40’ını oluşturan 93 Magdalenian bireyde kesme izleri tespit edilmiştir.
Bilim insanları, bu dönem kalıntılarındaki “insan kaynaklı değişikliklere” dair net bir yorum birliğine varamamışlardır. Tartışmanın bir kanadı, kemiklerdeki kesik izlerinin perimortem (ölüm anında yapılan) kemik temizliğinin kanıtı olabileceğini savunmaktadır. Diğer bir grup ise, bu faaliyetlerin etin tüketime hazırlandığının işaretleri olduğunu ileri sürmektedir. Bu akademik tartışmada ikinci yorum, yeni bir çalışmayla daha da desteklenmiştir.
Yeni çalışmada, uluslararası bir araştırma ekibi Polonya’daki Maszycha Mağarası’nda bulunan insan kemiklerini incelemiştir. Bu mağara, ilk olarak 19. yüzyılda keşfedilmiş ve çeşitli taş aletler ile hem hayvan hem de insan kalıntılarını barındırmıştır. Araştırmacılar, 1990’larda bu mağaradaki toplulukların yamyamlığa dair kanıtlar sunduğunu öne sürmüşlerdir. Ancak daha sonraki çalışmalar, kafataslarında diş izleri bulunmadığını ve kültürel değişikliğe dair belirti göstermediğini iddia ederek bu öneriyi reddetmiştir.
Yeni analizlerin ortaya koyduğu korkunç gerçek
Yeni çalışma, önceki analizleri tekrar ederek ve güncel tekniklerle verileri inceleyerek tartışmaya yeni kanıtlar eklemiştir. Katalan İnsan Paleoekolojisi ve Sosyal Evrim Enstitüsü’nün yaptığı bir açıklamada, gelişmiş 3B mikroskopi teknikleri kullanılarak “kafatasları ve uzun uzuv kemikleri dahil” 63 insan kemik parçası üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Bu yaklaşım, doğal süreçlerden kaynaklanan izlerin aksine, insanlar tarafından kasıtlı olarak üretilen izleri tespit etme imkanı sağlamıştır.
Bu kanıtlar arasında, tüketim hazırlıklarıyla tutarlı kesik izleri ve kırıklar da bulunmaktadır. Örneğin, “kas paketleri, beyin ve iliğin” çıkarılmasına dair açık işaretler mevcuttur. Ekip, cesetlerin ölümlerinden kısa bir süre sonra çürümeyi önlemek amacıyla etlerinin işlendiğine inanmaktadır. Özellikle kafatasında, kafa derisinin ve etin çıkarıldığını gösteren kesikler bulunurken, kemikteki kırıklar, zengin bir besin kaynağı olan beyin dokusunu çıkarma girişimlerinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, humerus ve femur kemiklerinde, yağ ve kalorinin bir diğer kaynağı olan iliklere ulaşmak için yapılan hassas kırıklar da tespit edilmiştir.
Genel olarak, elde edilen kanıtlar insan kalıntılarının tüketim için sistematik olarak manipüle edildiğini ve bunları yiyenlerin en besleyici kısımlarına öncelik verdiğini göstermektedir. Çalışmanın ortak yazarı Dr. Palmira Saladié, “yamyamlık, insan evriminin çeşitli zamanlarında belgelenmiş bir davranıştır” diyerek, bu davranışın tarih öncesi bağlamlarda hem hayatta kalma ihtiyaçlarına hem de ritüel uygulamalara veya gruplar arası şiddet dinamiklerine yanıt verebileceğini vurgulamıştır. Bu yamyamlık uygulamalarının, Son Buzul Maksimumu sonrası demografik genişlemelerin getirdiği artan gerginliklerle bağlantılı olması mümkündür. İnsan sayısındaki artış, yiyecek için daha fazla rekabet doğurmuş, bu da çatışmalara ve nihayetinde “savaş yamyamlığı” eylemlerine yol açmış olabilir.
Avrupa genelinde, bu dönemden kalma insan yamyamlığına dair açık kanıtlar gösteren beş yer bulunmaktadır. Maszycha Mağarası’ndan elde edilen yeni kanıtlarla birlikte, araştırmacılar bu yamyamlık uygulamalarının Magdalenian dönemindeki insanların kültürünün bir parçası olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu araştırma, Scientific Reports dergisinde yayımlanmıştır.