Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) yayınladığı son veriler, iklim krizinin derinleştiğini bir kez daha ortaya koydu. 2023 yılında atmosferdeki karbondioksit, metan ve nitröz oksit seviyeleri son 800 bin yılın zirvesine ulaştı. Bu artış, yalnızca kara sıcaklıklarını değil, okyanuslar üzerindeki bulut sistemlerini de etkileyerek iklimin ısınma sürecini ciddi biçimde hızlandırdı. Peki, görünmeyen bu ısınma mekanizması nasıl işliyor?
Environmental Research Letters dergisinde yayımlanan bilimsel araştırmaya göre, okyanusların üzerindeki bulut örtüsü giderek azalıyor. Daha az bulut, daha fazla güneş ışığının doğrudan okyanuslara ulaşmasına neden oluyor. Özellikle Antarktika çevresi, California ve Namibya kıyılarında gözlemlenen bu durum, buzulların erimesini artırıyor. Erime sonrası ortaya çıkan koyu renkli yüzeyler ise ışığı yansıtmaktan çok emerek küresel ısınmanın etkisini katlıyor.
Prof. Dr. Levent Kurnaz, sera gazı artışının yalnızca havayı değil, atmosferdeki su buharı dengesini de değiştirdiğini belirtiyor. Atmosferin sıcaklığı arttıkça daha fazla su buharı tutması, serin alanların azalmasına ve bulut oluşumunun düşmesine neden oluyor. Bu da gezegenin daha fazla ısıyı içinde tutmasına yol açıyor. Kurnaz’a göre asıl tehlike burada başlıyor: “Isınma devam ederken bulutlar azalıyor, yansıtma düşüyor ve ısınma daha da şiddetleniyor.”
Günümüzde dünya yüzeyine düşen güneş enerjisi, 2015-2023 arasında metrekare başına 1.2 vat’a kadar yükselmiş durumda. Bu oran, önceki 13 yıla kıyasla neredeyse iki kat fazla. Bu artışın büyük bölümü, bulut örtüsündeki azalmaya ve buzulların geri çekilmesine bağlanıyor.
Peki, bu süreç tersine çevrilebilir mi?
Bunun yanıtı, fosil yakıt kullanımına ve küresel enerji dönüşümüne bağlı. Termik santrallerin atmosfere saldığı tozlar, bazı durumlarda bulut oluşumunu tetikliyor gibi görünse de insan sağlığı ve genel iklim üzerindeki zararlı etkileri nedeniyle bu sistemin sürdürülebilir olmadığı net. Kurnaz’ın vurguladığı gibi, “Kömürlü santraller yalnızca karbondioksit değil, sağlığa zararlı partiküller de yayıyor. Bu yüzden çözüm, temiz enerjiye geçişte.”
İklim değişikliği, yalnızca sıcaklık artışı olarak değil, gezegenin enerji dengesini kalıcı biçimde sarsan karmaşık bir zincirleme reaksiyon olarak ilerliyor. Her geçen yıl daha fazla ısınan denizler, daha az yansıtıcı yüzey, daha az bulut ve daha fazla emilen güneş ışığı… Bu döngü kırılmazsa, gelecekte bizleri nasıl bir atmosfer bekliyor?
Unutulmamalı ki; bu süreçte alınacak kararlar, yalnızca günümüzü değil, gelecek nesillerin yaşamını da doğrudan etkileyecek. Bilim insanlarının çağrıları net: Enerji dönüşümü hızlandırılmalı, emisyonlar azaltılmalı ve doğanın denge mekanizmaları bozulmadan korunmalı. Aksi halde ısınan dünyada her yeni yıl, bir öncekinden daha sıcak ve daha kırılgan hale gelebilir.