Dünya Su Ürünleri Üretimi ve Avcılık
Bandırma Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, dünya genelinde su ürünleri üretiminin büyük bir kısmının avcılık yoluyla sağlandığını, ancak bu üretimin giderek azaldığını vurguladı. Bu düşüşün ardında yatan başlıca nedenler arasında aşırı avcılık, su kirliliği, baskın türlerin diğer türler üzerindeki olumsuz etkileri, iklim değişikliği nedeniyle istilacı türlerin artışı ve biyoçeşitlilikte meydana gelen değişimlerin yanı sıra denetim ve kontrol mekanizmalarının istenen başarıyı sağlayamaması gibi faktörler yer alıyor.
Prof. Dr. Sarı, avcılık ve yetiştiricilik dahil olmak üzere Türkiye’deki su ürünleri üretim miktarının 800 bin tonun üzerinde olduğunu belirtti. Bu toplam üretimin yaklaşık 300 bin tonunun denizlerden avlandığını, geri kalanının ise yaklaşık 500 bin tonunun yetiştiricilik yoluyla sağlandığını ifade etti. 2000 yılına dönüldüğünde ise avcılık miktarının 600 bin ton, yetiştiricilik miktarının ise 60 bin ton civarında olduğunu hatırlatarak, bu süre zarfında avcılığın neredeyse yarı yarıya azaldığını, 600 bin tonlardan 300 bin tona gerilediğini vurguladı. Bu durumun, su altı ekosisteminde ciddi kayıplara neden olduğunu ve yaklaşık 300 bin ton balığın kaybolduğunu kaydetti. Bununla birlikte, yetiştiricilikte önemli bir ivme kaydedildiğini ve avladıkları miktarın neredeyse iki katı kadar balık yetiştirildiğini açıkladı.
Yetiştiricilik ve Sürdürülebilirlik
Su ürünleri yetiştiriciliğindeki artışın tamamen olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmemesi gerektiğini belirten Sarı, 1 kilogram çipura, levrek veya alabalık yetiştirmek için denizden 2,5 ila 6 kilogram balık avlandığını ifade etti. Bu durum, denizlerdeki balık stoku azalırsa, yetiştiricilik olanaklarının da ciddi şekilde azalacağını ortaya koyuyor.
Balıkçılık Sektöründeki Dağılım
Türkiye’de balıkçılığın genellikle hamsi, istavrit ve sardalya gibi küçük pelajik türler üzerinde yoğunlaştığını belirten Sarı, bu türlerin ekonomik sürdürülebilirlik açısından zorluklar yaşadığını aktardı. Toplam avcılık içinde en yüksek payın yüzde 70 ile Karadeniz’e ait olduğunu, Marmara Denizi’nin payının yüzde 7 ile yüzde 13 arasında değiştiğini, Ege Denizi’nin yüzde 12 ila 13, Akdeniz’in ise yüzde 7 ila 10 arasında bir paya sahip olduğunu belirtti.
Ekosistem Esaslı Balıkçılık Yönetimi
Ekosistem esaslı balıkçılık yönetiminin, balık stoklarının ve deniz canlılarının üreme kapasitelerinin korunmasında önemli bir rol oynadığını vurgulayan Sarı, bu yaklaşımın deniz ekosisteminin ve balıkçıların gelirlerinin korunmasını sağladığını belirtti. Özellikle hamsi ve istavrit gibi ticari türlerin sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından bu yöntem kritik bir öneme sahip. Sarı, ekosistem esaslı balıkçılık yönetimi çerçevesinde yapılması gerekenleri şu şekilde sıraladı:
- Kirliliği ve habitat tahribini azaltmak: Canlıların yaşam alanlarındaki kıyı tahriplerini ve diplerin kazınmasını azaltmalıyız.
- Koruma alanları oluşturmak: Balıkların ve diğer deniz canlılarının güvenle üreyebileceği koruma alanları tesis etmeliyiz.
- Avcılık düzenlemelerini genişletmek: Balıkçılık düzenlemelerini sadece soframıza gelen türlerle sınırlı tutmamalıyız; diğer türleri de göz önünde bulundurmalıyız.
- Balıkçıları karar alma süreçlerine dahil etmek: Balıkçıyı bu yönetim sisteminin bir parçası haline getirmeliyiz.
- İklim değişikliğine hızlı tepki vermek: İklim değişikliğini göz önünde bulundurarak, 1930 ve 1940’lardaki uygulamaları sürdürmemeliyiz; hızla yeni kararlar alabilmeliyiz.
- Deniz kültürünü bütüncül bir şekilde geliştirmek: Deniz kültürünü, tüm paydaşlarla birlikte geliştirmeye yönelik stratejiler oluşturmalıyız.