Sürdürülebilirlik çalışmalarının yaygınlaştırılması, etkinleştirilmesi ve geliştirilmesini sağlamak amacıyla kişi, kurum ve kuruluşlara destek sağlayan Sürdürülebilirlik Adımları Derneği’nin [SADE] Yönetim Kurulu Başkanı Emrah Kurum ile Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Sekreteri Doğa Tamer sosyal girişimciliğe, sürdürülebilirliğin adımlarına ve iş dünyasının rolüne dair görüşlerini paylaştı.
Sevgili Doğa, sevgili Emrah okurlarımız için kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Doğa: Ben sivil toplumcuyum. 12 yaşımda işaret dili öğrenmeye karar verdim. Bu sayede sivil toplumla tanıştım ve 17 yıl farklı STK’larda gönüllü çalıştım. Hak temelli sivil toplum çalışmalarının topluma katkısı çok büyük. Bu da benim sivil toplumda kariyer yapma isteğimi artırdı. 10 yıl kadınların ekonomiye ve sosyal hayata katılımlarını artırmak üzere çalıştım. 2018 yılından bu yana da Sürdürülebilirlik Adımları Derneği’nin kurucu Yönetim Kurulu üyelerinden biri olarak Genel Sekreterliğini yürütüyorum.
Emrah: Çevre mühendisiyim. Aldığım eğitim sebebiyle sanayide yaşanan değişimler ve sanayinin dünyamıza etkisi üzerine düşünme fırsatım oldu. O dönemde çevreye etkisi az olan bir sanayileşme mümkün mü diye düşünürken, sürdürülebilirlik kavramıyla tanıştım. Hayal ettiğim sanayide dönüşüm örneklerinin bu konuya duyarlı kurumlar tarafından üretildiğini gördüğümde bu alana yöneldim. Mezun olduğumdan beri de sürdürülebilirlik konusunda çalışıyorum. Sürdürülebilirlik özelinde iletişim, danışmanlık ve proje geliştirme gibi görevlerde yer aldıktan sonra Sürdürülebilirlik Adımları Derneği kurucuları arasında yer aldım. Şu an ise kurucu Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütüyorum.
Sürdürülebilirlik Adımları Derneği’nin yolculuğu nasıl şekillendi?
Sürdürülebilirlik Adımları Derneği’nin yol haritasını çizmeye 2015 yılında başladık. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları da 2016 yılının Ocak ayında yürürlüğe girmişti. Biz aslında çalışmalarımızı, dünyanın ilk küresel kalkınma gündemi olan Binyıl Kalkınma Hedefleri doğrultusunda yürütüyorduk. Ülkeler arasındaki rekabeti körükleyen hedeflerin 2015’te devamının getirilmesi ve başlıkların genişletilmesi kararı alınınca; biz de faaliyetlerimizi bütüncül bir bakış açısıyla kurguladık. Sürdürülebilirlik kavramının anlaşılması ve etkinleşmesi gerektiğine inandık. İlk hedefimiz farkındalığı artırmaktı. İkincisi kurumların sürdürülebilirlik temelli çalışmalarını güçlendirmek ve çalışmaların etkisini artırmak; bir diğeri de bireyleri ve kurumları harekete geçirmekti. Bunları başarabilmek için de üç ana odak belirledik kendimize. İletişim, iş birliği ve çalışan katılımı üzerine çalışmalar yürütüyoruz. Yapmaya çalıştığımız zihniyet ve davranış değişikliğini yaratmak. Evet, farkındalık artıyor, harekete geçen, geleceğine sahip çıkan, iyiyi besleyen insan sayısı artıyor. Bizler de sorunların çözümleri için bireyler ve kurumlarla birlikte sürdürülebilir adımlar atıyoruz.
SADE olarak farkındalık yaratmak, var olan etkiyi artırmak ve harekete geçirmek aşamalarından söz ediyorsunuz. Bu adımları detaylandırabilir misiniz?
Dernek olarak; sadece sorunları dile getirmenin çözüme katkı sağladığını düşünmüyoruz. Evet, sorunlar var ve dile getirilmeli; ancak sürdürülebilirliği benimsemiş, iyi işler yapan pek çok kurum var. Bu kurumların ve iyi uygulamalarının ön plana çıkarılması gerektiğine inanıyoruz. Faaliyetlerimizden bahsedersek biraz daha şekillenir sanıyoruz ki.
Hem bireylerin hem de kurumların sürdürülebilirliğe ve sürdürülebilir yaşama dair farkındalıklarının artması, iklim değişikliğine dair temel kavramları tanımaları için eğitimler veriyoruz. Türkiye’nin farklı bölgelerinde sürdürülebilir yaşama dair yapılan çalışmalarla ilgili belgeseller çekiyor, şirketlerin sürdürülebilirlik çalışmalarının yaygınlaştırılması için video içerikler üretiyoruz.
Kurulduğumuz günden bu yana Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları özelinde iyi uygulama örneklerinin görünür olması ve kurumlar arasında iş birliklerinin güçlenmesi için Sorunlara Çözümler Buluşmalarını yürütüyoruz.
Çözümler Atölyesi ile küresel bir sorunu yerelleşerek çözme yöntemlerini gençlerle ve diğer paydaşlarla paylaşıyoruz. Etki alanları ne ise, evlerinde, okullarında, çalıştıkları yerlerdeki sorunları tespit edip bu sorunlara çözümler üretebilmeleri için atölyeler yapıyoruz.
Grundfos | Poul Due Jensen Vakfı’nın desteğiyle yürütülen Sürdürülebilirliğin Sorumlu Mühendisleri Projesi sürdürülebilirlik ve mühendislik arasındaki ilişkiye dikkat çekmeyi ve genç mühendislerin çevresel, sosyal problemler karşısında çözümler üretmelerini amaçlıyoruz. Gençler, artık geleceklerine sahip çıkıyor. Biz de onları harekete geçmeye teşvik ediyor, bu süreçte yanlarında olmaya çalışıyoruz.
Tüm projelerimizi anlatmamıza imkân yok; ama son olarak Bir Dünya Okumak söyleşilerimizden de bahsetmek isteriz. Kale Tasarım ve Sanat Merkezi ile birlikte Bir Dünya Okumak söyleşileriyle sürdürülebilirlik alanına dair pozitif etki yaratan yazarlarla bir araya geldik. Gerçekleştirdiğimiz 6 söyleşide; iklim krizi, sürdürülebilirlik, toplumsal cinsiyet eşitliği, gönüllülük, kültür-sanat, tüketim alışkanlıkları gibi birçok farklı başlıkta izleyicilerimizle buluştuk.
Birçok farklı sektörden iş dünyası paydaşlarını bir araya getiriyor, iş birliği sağlanması hedefinde adımlar atıyorsunuz. Söz konusu iş birliği süreçlerini nasıl yönetiyorsunuz?
17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı ve altındaki 169 hedef birbirleriyle ilişkili, ancak her biri ayrı uzmanlık gerektiriyor. Hem çözüm için farklı uzmanlıklara ihtiyaçtan hem de yaşanan sorunları meydana getiren sebeplerin çok yönlü oluşundan; farklı kurumların bir araya gelerek çalışmalar yapması büyük önem taşıyor. Amaç 17: Amaçlar için Ortaklıklar da bunun önemine vurgu yapıyor.
Dernek olarak; projelerimizde, etkinlik ve atölyelerimizde bir araya getirdiğimiz paydaşların birbirlerini daha yakından tanımaları için herkese söz vermeye gayret ediyoruz. Sadece bilgi değil, içgörü de sağlamaya çalışıyoruz. Kurumlara, yaptıkları işleri Küresel Amaçlarla ilişkilendirerek anlatmalarını söylüyoruz. Bu sayede SKA odağında çalışan ve çalışmak isteyen kurumlar birbirlerini çok daha kolay bulabiliyorlar. Bu da etkili iş birlikleri kurmalarına vesile oluyor. Biz de aynı şekilde, iş birliği yaptığımız kurumlarla karşılıklı olarak hedeflerimizi, vizyonumuzu ve planlarımızı paylaşıyoruz. Şeffaf olmaya ve açık iletişimi teşvik etmeye çalışıyoruz. Her kurumun güçlü yönleri olduğu kadar zayıf yönleri de var. Kurumlarla iş birlikleri kurduğumuzda birbirimizi tamamlayıcı görevler üstlenerek ortaya çıkan işi en etkin hale getirerek hedef kitlemize sunuyoruz. Bunlar da başarılı iş birliklerini beraberinde getiriyor.
Günümüzde şirketlerin bir kısmı sürdürülebilirlik stratejilerine yönelik yoğun çalışmalar sürdürürken bir kısmı mesafeli yaklaşımını koruyor. Sürdürülebilirliği, iş modeli çerçevesine katmayan şirketleri gelecekte neler bekliyor?
Tüketiciler, özellikle de genç tüketiciler artık daha duyarlı. Markalardan çevresel, sosyal beklentileri var. Aldıkları ürünün doğaya zarar vermemesini, adil koşullarda üretilmiş olmasını istiyorlar. Büyük şirketlerin sorumluluk almalarını ve karşı karşıya olduğumuz problemlerin çözümünde rol oynamalarını istiyorlar. Tüketicilerden gelen bu talepleri karşılayabilen şirketler itibar kazanıyor. Burada greenwashing yani yeşil yıkama tehlikesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Sürdürülebilirlik yaklaşımı, kurum içerisinde benimsenmeden ve faaliyetlere yansımadan pazarlama stratejisi haline geliyor. Sürdürülebilirlik ilkesinin ilk olarak kuruma entegre edilmesi gerekiyor. Sürdürülebilirlik, kurumsal yönetişim modellerinin içine alınmalı. Şirketler, yapacakları faaliyetten zarar ya da yarar göreceğini düşünerek hareket etmeli. Herkesin taleplerini hesaba katarak hareket eden şirketler, küreselleşen dünyada hem daha anlamlı bir iş yapmış oluyor hem de yaptıkları uzun ömürlü olduğu için bundan herkes kazanıyor.
Şirketlerin iklim krizine karşı, ortak amaçlar etrafında harekete geçebilmeleri için en önemli sistemsel değişim Avrupa Yeşil Mutabakatı oldu. Buna göre; şirketlerin karbon salımını 2030’a kadar yüzde 50 azaltması, 2050’de karbon nötr olmaları gerekiyor. Çevresel açıdan duyarlı olmak, bunu destekleyen iş modelini tasarlamak şirketlerin odağına alması gereken konulardan biri. Özellikle geniş tedarik zincirine sahip olan şirketlerin, tedarikçilerinin de konuyu sahiplenmesini sağlaması gerekiyor. Yatırımı da hangi odak alanlarında, ne şekilde yaptığınız önemli hale geliyor, çünkü artık finans kuruluşları iklime negatif etki eden şirketlere fon vermiyor. Uluslararası sigorta şirketleri fosile dayalı yatırımları sigortalamayacağını duyurdu. Yeni dönemde şirketlerin yaptığı çalışmaların çevresel duyarlılığa sahip olması, bunu şeffaf bir şekilde paylaşması gerekiyor.
Türkiye’de sürdürülebilirlik kavramı ve yönetimi hangi aşamada değerlendirilmeli, bilinçli bir zeminde karşılık buluyor mu?
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına ulaşma noktasında ülke olarak başarılı olduğumuz ve geliştirmemiz gereken alanlar elbette var. Fakat geriye dönüp baktığımızda son 4-5 yıldır, ülkemizde yaşanan sorunlara çözüm üreten kamu, özel sektör, iş dünyası ve sosyal girişimcilerin sayısı giderek artmış durumda. Ülkemizden çıkan iyi uygulamalar, uluslararası ölçeğe ulaştı ve farklı bölgelerdeki sorunlara da çözüm üretmeye başladı.
SDSN’in yayımladığı Sürdürülebilir Kalkınma Raporu 2020’de COVID-19’un Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları üzerindeki kısa vadeli etkilerini inceliyor ve ülkelere ne gibi iyileştirmeler yapabilecekleri üzerine öneriler sunuyor. Bu rapora göre, Türkiye 166 ülke arasında 70. sırada yer alıyor. Rapor Türkiye’nin özellikle açlığın sona erdirilmesi, nitelikli eğitim, temiz su ve sanitasyon, erişilebilir ve temiz enerji, insana yakışır iş ve ekonomik büyüme, sürdürülebilir şehir ve yaşam alanları, sorumlu üretim ve tüketim ve amaçlar için ortaklıklar başlıklarında çalışmalarını hızlandırması gerektiğini söylüyor. Tabii ki rapor sadece bu başlıklarla sınırlı değil. Toplumsal cinsiyet eşitliği, eşitsizliklerin azaltılması, iklim eylemi, sudaki yaşam, sanayi, yenilikçilik ve altyapı gibi başlıklarda da Türkiye’nin ilerleyen dönemde hızla harekete geçmesi gerekiyor.
Özellikle çocuklara-gençlere yönelik bilinçlendirme çalışmalarınız da mevcut. Gençlerin sürdürülebilirliğe yaklaşımını nasıl değerlendirirsiniz?
Gençler iklim kriziyle mücadelede öncü konumda. Başlattıkları küresel iklim hareketi milyonlarca insanı harekete geçirdi, iklim krizinin karar vericilerin gündemlerinde üst sıralarda yer almasını sağladı. “İklimi değil, sistemi değiştir” taleplerini yüksek sesle söylemeye devam ediyorlar. İklim değişikliği ve sosyal adaletsizlikler karşısında ses çıkarıyor, yaşam biçimlerini değiştiriyorlar. Tüketici olarak dönüştürücü güçleri var. Doğaya, canlılara zarar vermeyen ürünler satın almak istiyorlar. Markaların taleplerine yanıt vermelerini sağlıyorlar. Z kuşağının yalnızca tüketici olarak değil, çalışacakları kurumlardan da bazı beklentileri var. Çalışacakları şirketin çevresel, sosyal ve ekonomik etkilerinden sorumlu olmalarını, harekete geçmelerini istiyorlar. Taleplerini karar vericilere iletmekten çekinmiyor, dijital veya fiziksel olarak eylemler yapıyor, kampanyalar yürütüyorlar. Z kuşağının mobilize olma şekli kendisinden önceki kuşaklardan farklı. Sosyal medya kanallarından hızlı bir şekilde birlik oluyorlar. Çevresel ve sosyal problemler karşısında yüzlerce genci sokağa döküyor, etkili imza kampanyaları yürütüyorlar.
SADE olarak gençlerin dönüştürücü gücüne inanıyor ve onlara güveniyoruz. Sürdürülebilirlik konusunu benimsemeleri ve hayatlarına dahil etmeleri için çalışıyoruz. Gençler hangi sektörde olurlarsa olsunlar, çalıştıkları kurumda değişimin öncüleri olmalılar. Gençlerin liderliğinde yaşanacak dönüşüm, daha çevreci, adil ve kapsayıcı bir yaklaşımı beraberinde getirecek. Gençlerin omuzlarına büyük bir sorumluluk yüklendiğinin farkındayız. Dönüşüm yolunda onlara destek olmak için bizlere daha çok ödev düşüyor.
Dijitalleşmenin, sürdürülebilirliğe katkısı ya da etkisi için neler söylersiniz?
Kurumsal sürdürülebilirlik tarafında dönüşüm için şirketlerin yarattıkları etkiyi ölçerek, iyileştirilmesi gereken alanlarda aksiyona geçmeleri gerekiyor. Etkili çözümler üretme noktasında dijitalleşme ve dijital araçların kullanımı büyük önem kazanıyor.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarından 13.cüsü olan İklim Eylemi’ni ele alalım ve üretim yapan bir fabrika düşünelim. İklim Eylemi konusunda mevcut etkiyi görebilmek için öncelikli olarak sera gazı emisyonunu ölçmek gerekiyor. Üretim prosesinde kullanılan petrol, kömür, doğalgaz gibi fosil yakıt türleri, kullanılan hammaddeler, oluşan atıklar, üretilen ürünlerin tüketici kullanımı sonrasında oluşan atık miktarını azaltmak gibi iyileştirme alanları var. Bu alanlardaki etkinin sensörlerle ölçülmesi, iyileştirme yapılabilmesi için ölçülen verilerin bulut tabanlı işlenmesi dijitalleşme ile mümkün. Bu sayede atılacak aksiyon adımları da kolaylıkla çıkarılabilir.
Enerjiyle devam edecek olursak; yenilenebilir enerji sistemlerine geçiş yapılabilir. Teknoloji kullanarak verimliliği yüksek sistemler tasarlanabilir. Karbon ayak izi düşük hammaddeler seçilebilir. Hammaddenin biyobozunur olması için yeni teknolojiler üretmek, son kullanıcının daha az atık oluşturmasını sağlamak için yeni ürün tasarımları geliştirmek ve kullanım sonrası atıkları tekrardan hammadde olarak üretim süreçlerine dahil etmek pozitif etki yaratmaktadır.
Röportaj: Ezgi Aydoğanoğlu