Galatasaray Üniversitesi Mühendislik ve Teknoloji Fakültesi’nde görevini sürdüren; başarım modellemesi, makine öğrenmesi algoritması uygulamaları, öneri sistemleri ve yazılım alanlarında araştırmalar yürüten Doç. Dr. Gülfem Işıklar Alptekin ile IPI (International Press Institute) Türkiye Medya Sempozyumu’nda buluştuk.
Uzmanlık alanınızda yüzlerce atıfta yer bulan bir akademisyensiniz. Bu başarının ardındaki ateşleyici güç nedir?
Bu işin başında sıkı bir doktora eğitimi var. Orada edindiğiniz bir sistematik oluyor. Bir de şu var ki iyi bir şey yapınca bir sonraki adıma daha motive oluyorsunuz. Başarılı olunca yeni bir şeye başlayacak güç buluyorsunuz. Bir de insan bildiği alanlarda bir şeyler okumayı seviyor. Mesela ben de artık hiç bilmediğim bir alana dair bir şey okumaktan uzaklaşmaya başladım. Bildiğim, katmanlarını anlayabildiğim alanlarda okumaktan çok zevk alıyorum. Bu da belirli bir alanda daha derinlemesine işler yapmayı sağlıyor. Bir işi sıfırdan alıp, geliştirip, bitirip ve sonucunda da başarılı olunuyorsa bu çok güzel bir duygu.
Teknolojiye duyulan ilginin seyrini yakından gözlemleme fırsatı bulan biri olarak genç yeteneklerin gelecek öngörülerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dünya benim öğrenciliğimden çok farklı bir halde. Genç sayıldığım dönemlerimde yaptığım planlarla şimdiki gençlerin planları bambaşka. Hatta ben artık hepsini tahmin edemiyorum. Dolayısıyla şu anda onlara fikir vermekten bile imtina ediyorum. Bu gelişen dünyaya kendi kendilerine rahatlıkla ayak uyduruyorlar ve bir şekilde yollarını buluyorlar. Garip karşıladığım birkaç konu oluyor; kendilerini olduklarından biraz daha fazla kapasitede görüyorlar. Bu sadece bilgi kapasitesi demek değil, tecrübeden söz ediyorum. Bir panele katılmaktan tutun da çok zor bir durumda kalmak ya da mutlu bir anı doya doya yaşamak. Bunlar için biraz frene basmaları lazım.
Türkiye’de insanların yenilikçi teknolojilere uyum sağlama süreçleri nasıl işliyor?
Benim çevrem bilgisayar mühendislerinden oluştuğu için çok objektif olamayabilirim. Biz uyum sağlamak zorunda kalıyoruz zaten. Ben yeniliği reddedemem eğer reddedersem çok geri düşerim.
Yapay zekâ kullanımının toplum üzerindeki etkisi nedir?
Burada yapay zekâyı iyi tanımlamak lazım. Bir kısım doğru tanımlamalar yapıyor ve yapay zekâ denince içine nitelikle alanları koyuyor. Ama bir kısım var ve ben de çok karşılaşıyorum; yapay zekâ ile şu problemimi çözeceğim, diyor. Genellikle şirket sahibi oluyor bu kişiler. Aslında o bir sihirli değnek istiyor. Yapay zekâ öyle bir şey değil, gayet somut, elle tutulabilir bir yöntemdir yapay zekâ. Tamamen matematik başka hiçbir şey değil. O yüzden bakış açımızı geliştirmek lazım. Konuşurken de bunları dikkate almak lazım. Yani ben fiyatlandırma problemimi yapay zekâ ile çözeceğim, demek sağlıklı bir yanıt olamaz. Örneğin günlük yaşantımızda da çeşitli izlerle karşılaşıyoruz ama gördüğümüz her şey son teknoloji değil. Akbilin arkasında bile ufak bir zekâ var bakın yapay değil, daha akıllı bir sistem var diyebiliriz. Bir durağın üstünde gelecek araç için beş dakika var, demesi bile hayatı kolaylaştıran bir teknoloji. Toplumda fark etmeden maruz kaldığımız teknoloji düşündüğümüzden çok fazla.
Tüm dünyanın ortak endişesi “yapay zekânın gelişimiyle işsizlik artacak” fikri gerçekçi mi, bu endişeleri yıkmam mümkün mü?
Kalifikasyonu az işler için epey etki yaratır açıkçası. Ben uzun süredir bunların uygulamalarını çalışıyorum ve yıllar içinde yapay zekâsız da çalıştım. Analitik alanında gördüğüm şey, yöneticiler ellerinde yapay zekâ olmasına rağmen hâlâ bunu nasıl yapacağız, diye soruyorlar. Sermayesi var isterse yeni işçi alır, kadro açar, son teknoloji her şeyi satın alabilir ama fikir soruyor. Neden? Çünkü hiçbir yapay zekâ kendi başına iş yapmıyor, biz komut veriyoruz. Yöntem var ve ben de nasıl kullanılacağını söylüyorum. Çünkü ben “ne verirsem ne alırım” biliyorum. Sonuç olarak işsizlik evet artabilir ama yapay zekâyı kullanarak daha kapsamlı işler yapan kişiler için aksine iş alanları açılacak.
Yapay zekâ kullanımının etik değerler açısından taşıdığı sorumluluklar hakkında düşüncelerinizi paylaşır mısınız?
Günlük hayatımda sıkça karşılaştığım bir durumdan bahsedeyim. Öğrencilerin ödevlerini bu yöntemlerle yapması… Bunu takip etmek için ekstra efor gerekiyor. Bunun bir yaptırımı yok henüz ama ben doğru bir işleyiş için polis gibi mi davranacağım, benim rolüm o değil. Şimdi öğrenci ödevi basit bir mesele gibi gelebilir ama bunun bir üstü dönem projeleri, bitirme tezleri olacak ve tehlikeli bir hal alacak. Mesela akıllı araçlar neden yaygınlaşamıyor? Bir kaza anında direksiyonu nereye kıracağı; bir yolda üç kişi var bir yolda beş kişi var ya da önündeki çocuk ya da yetişkin soruları çok meşhur. Yapay zekânın henüz tüm hayatımızı kaplamamasının tek nedeni bu etik sorunlar yoksa teknik sorunların hepsi bir şekilde halloluyor.
Dünyada yankılanan “yapay zekâyı durdurun” çağrıları hakkında görüşünüz nedir?
Bunun duruma tamamen teknik bakanlarla içinde bulunduğu iş için kâr odaklı bakanlar birbirinden ayrılıyor. Yapay zekâ artık durdurulamaz ama kontrol sağlamak adına çeşitli mekanizmalar geliştirilmeli. Hukuki boyutunda da ülkeler farklı görüşlerde. Burada bile beni ve bir başkasını yan yana koyun eminim konuyla ilgili farklı fikirlerimiz vardır. Otoritenin ne olacağına dair çok büyük sorunlar var.
Konuyla ilgili altını çizmek istediğiniz başka bir şey var mı?
Yapay zekâ alanında neyi kullanıyorsa direkt onun ismini kullanmalısın. Öğrenme metoduysa onu kullan, detay ver. Yoksa yapay zekâ şişirilerek insanların önüne getiriliyor ve bu da çeşitli tepkilere yol açıyor. İşi biraz bilen biri hemen anlıyor neyin ne olduğunu, konuya yabancı biri için bazen gerekenden çok büyük bazen de çok küçük görülüyor. Konuyu doğru anlatmak lazım; kod dediğimiz her şey yapay zekâ demek değil. Bilinçlenmek gerekiyor.
Röportaj: Ezgi Aydoğanoğlu